Afet Zamanında Çalışan Psikolojisi | 1. Oturum: Cafer Çataloluk

Türkiye Çalışan Deneyimi Topluluğu… 

Bu topluluğu tam da böylesine zor zamanlarda birbirimize destek olmak, çalışanı merkeze alacak bir zihin yapısıyla, hayata çalışanın bakış açısından bakabilmek için akıl yanaştırıp fikir üretmek ve geliştirmek üzere kurmuştuk. 

Bu noktadan hareketle topluluğumuzun amacına uygun şekilde dün akşam bir araya gelerek kenetlenmesi ve doğru konu uzmanlarıyla, doğru bağlamda, doğru zamanda bir araya gelmesini çok önemsiyorum. 

Dün akşam Türkiye Çalışan Deneyimi Topluluğu olarak Klinik Psikolog Cafer Çataloluk ile afet zamanında çalışan psikolojisini konuşmak üzere bir araya geldik.  

Psikologlarla yürüteceğimiz dört oturumlu bir sohbet serisinin ilk bacağını oluşturan bu oturumda hem topluluk üyelerimizden gelen, ancak sanıyorum şu an pek çok kurumun da gündeminde de olan, sorulara yanıt aradık hem de uzman katılımcılarımızdan faydalı iç görüler edindik. 

Topluluk üyelerimizden gelen bazı önemli soruları burada özet yanıtları ile paylaşmak istiyorum. 

Soru: Çalışanlara nasılsın, ne hissediyorsun diye sorduğumuzda “Bilmiyorum” yanıtını alıyoruz. Bu yanıt karşısında diyaloğu nasıl sürdürmeliyiz? 

Yanıt: Bir afetten can veya mal kaybı ile doğrudan etkilenen bir insanın nasıl hissettiğini açıklaması, hele hele bunu söz konusu afetten kendisi gibi etkilenmemiş bir başkasına anlatabilmesi çok güç. 

Ailesini, arkadaşlarını, evini barkını kaybetmiş dolayısıyla bildiği haliye hayatı parçalanmış bir insanın duygularına isim verebilmesi zor. Hem de çok zor. 

“Nasılsın?” sorusunu “Senin için ne yapabilirim?” sorusu ile değiştirmek daha faydalı bir yaklaşım. 

Soru: Çalışanlarımız gün içerisinde durup dururken ağlama krizlerine girdiklerini hemen sonrasında da sanki hiçbir şey yaşanmamış gibi hayatlarına kaldıkları yerden devam ettiklerini söylüyorlar. Sürekli bir kaygı halinde olduklarını iletiyorlar. Hep sevdiklerine bir şey olacağı endişesi içerisindeler. Bu normal mi? 

Yanıt: Bu afet deprem bölgesinde olan ya da olmayan herkesi, hepimizi duygusal olarak etkiledi. Ancak özellikle afetzedelerin verdikleri tepkileri afet öncesi davranışları ile mukayese ederek yorumlara varmamak gerekiyor.  

Bu kişilerin şu an gösterdikleri tepkiler öfke, kızgınlık, dikkatsizlik, uyuşukluk, keyifsizlik gibi farklı tezahür edebilir. Bunların hepsinin çok normal ve doğal olduğunu anlamalıyız. Biz bunu “anormal duruma verilen normal tepki” olarak adlandırıyoruz. Çünkü bu tip kriz durumları ve duygusal şok kişide o güne kadar oluşmuş psikolojik alt yapıyı, hayata dair oluşmuş psikolojik örüntüleri parçalıyor. Dolayısıyla kişi psikolojik olarak kendisine yeni bir düzen, alt yapı inşası sürecine giriyor. 

Bu belirtilere afet anını tekrar tekrar yaşama hissi, kronik korku ve kaygı hatta halüsinasyona varan belirtiler, bir ayı geçkin sürelerde ekleniyorsa, o zaman profesyonel destek gerekiyor. 

Soru: Kurum içerisinde çalışanların afete dair duygu ve düşüncelerini paylaşabilmeleri için ortamlar oluşturmalı mıyız? Yoksa bu konudan uzak durup işe güce mi odaklanmalarını sağlamalıyız? 

Yanıt: Afetin getirdiği duygusal travma ve takip eden kabullenme süreci zaman alacak bir durum. Hepimiz bu durumu kendi psikolojik alt yapımıza göre, kendimize göre, kendi hızımızda yaşayarak içselleştireceğiz.  

Çalışanların bu konuyla ilgili hislerini paylaşabilecekleri oturumlar iyi bir fikir. Ancak bu çemberlerde anlatılanlar bir ajanda veya gündem ile yapılandırılmamalı. Oturumun odağı duyguların paylaşımı olmalı, içerisinde bir de hazır toplanmışken şunu da konuşalım gibi alt maddeler olmamalı. Katılımcılar birbirilerini anlatılanlara göre yargılamamalı, tavsiyeler, öğütler vermemeli. Gerekirse bu oturumlarda profesyonel bir moderatörden destek alınabilir. 

Soru: Afetzede çalışanlara “Neye ihtiyacın var?” sorusunu yöneltirken gerçekleştiremeyeceğimiz bir istek veya beklentiyle karşılaşmaktan çekiniyoruz. Ne önerirsiniz? 

Yanıt: Çalışanın asıl ihtiyacı her istediğinin anında gerçekleştirilmesi olmayabilir. Burada önemli olan bu isteğin arkasındaki asıl duygusal ihtiyacı görebilmek. Çalışan belki de esasen sahipsiz, tek başına kalmadığını, çaresiz olmadığını hissetmeye ihtiyaç duyuyor olabilir. 

Afetzedelerin samimi ve temiz bir dürüstlüğe ihtiyaç duyarlar. “Keşke bu isteğini gerçekleştirebilecek güçte olsaydık. Ama bak senin için şunu yapabiliriz, sana şöyle destek olabiliriz” gibi kalıplarla diyalog sürdürülebilir. 

Hem Cafer Hocanın hem de diğer kıymetli uzmanlarımızın ortak paydada birleştiği önemli bir öneriye değinmek isterim. 

Afet zamanında ve takip eden süreçte çalışanlara verebileceğimiz en büyük destek onları “hayatın devamlılığı” üzerine odaklamak.  

İnsan doğası gereği kaygılı bir canlı ve konfor alanını oluşturabilmek için düzene, aşinalığa, alışkanlıklara ihtiyacı var. 

“Bugün ne yapacaksın, bu hafta neler planladın, bu ay nelere odaklanacaksın” gibi sorularla çalışanı yarına, geleceğe odaklamak önemli. 

Bir de eyleme geçmek insanı rahatlatıyor. Hele hele bu eylem herkesi etrafında toplayan güçlü, ulvi bir amaç uğrana gerçekleşiyorsa. 

Çalışan Deneyiminde 5A Modelinin de ilk A’sını oluşturan Amaç katmanıyla son derece uyumlu bu öneriyi de canı gönülden destekliyorum. 

Çalışanlar olarak bir araya gelip afetzedelere gidecek kolileri bantlamak, kurumda böyle bir inisiyatif yoksa ekipler olarak gönüllülük usulü bir araya gelerek belediyelerde yürütülen bu tip çalışmalara sosyal sorumluluk odağında destek vermek bile çalışanın gönlüne, vicdanına ilaç olabilir. 

Son olarak, şahsi görüşüme göre, 4857 no’lu iş kanunu uyarınca 1. derece yakını vefat eden kişilere 7 gün izin verilir diye kestirip atacağımız eşitlikçi bir yaklaşım zamanında değiliz.

Kimi çalışana çalışmak iyi gelecektir. Eğer psikolojik olarak da işyeri dinamiklerine hazırsa İkinci gün iş başı yapabilmesi için gereken süreci işletebilmek önemli.

Öte yanan kimi çalışana da 7 gün yetmeyebilir. 7 günün sonunda mazeretsiz devamsız ihtarı çekerek ikinci mazeretsiz devamsızlık gününde iş akdini feshetmek yerine daha insancıl çözümler sunabileceğimiz kapsayıcı, halden anlayan bir zihin yapısı zamanı.

Eşitlik değil hakkaniyetle ve her durumu kendi içinde değerlendirerek hareket etmek bence bugün her günden daha kritik.

Yani zaman çalışana, insanımıza sahip çıkma zamanı.

Oturumun tam kaydına buradan ulaşabilirsiniz.